Bismillahirrahmanirrahim
Değerli kardeşlerim, biz inanıyoruz ki Ehlibeyt imamları sadece Şiaya has değerler değildir. Onlar bütün ümmetin, hatta bütün insanlığın değerleridir. Evet, onlar Şia’nın imamlar ve imamet hakkındaki düşüncelerini olduğu gibi kabul etmeyebilirler. Zaten etseydiler onlar da Şia diye nitelendirilirlerdi. Ama Ehlibeyt sevgisi ve onların ümmetin seçkin şahsiyetleri olması, alimleri ve evliya insanlar olması konusunda bize yakın düşünceler taşımaktadırlar.
Elbette, tarihte yer yer nasibi diye adlandırılan ve Ehlibeyt’e düşmanlık besleyen zümreler olmuştur, ama bugün vahhabi dediğimiz zümreyi istisna edersek, haşa Ehlibeyt’e düşmanlık besleyecek kadar sapmış kimseleri Ehl-i Sünnet arasında görmek mümkün değildir.
Bir kere bazı Şiilerin kendilerini “Ehli Sünneti İmam Hüseyin’in katilleri veya düşmanları” gibi görme saplantısından kurtarmaları gerekir.
Şehit Mutahhari’nin tabiriyle “Ya hep ya hiç” mantığı İslami ve mektebi bir mantık değildir. Madem birileri İmamlarımız hakkında bizim düşündüğümüz gibi düşünmüyorlar, o halde bizimle onlarınki tutmaz; onlar başka biz başka dememiz kesinlikle doğru bir tutum değildir. İmamlarımız böyle davranmamışlardır. İmam Cafer Sadık’ın dört binden fazla talebesi vardı. Bunların büyük bir bölümü o günün Sünni camiasından sayılmaktaydı. Hatta bildiğiniz gibi Onların dört mezhep imamlarından İmam Malik ve Ebu Hanife İmam Sadık’ın ders halkalarına katılanlardandı.
Size Kerbela’dan ilginç bir anekdot aktarayım:
Zehhak bin Abdullah Meşriqi diye birisi var. Bu adam İmam Hüseyn’in yardım davetini kabul etti, ama şartlı olarak. Dedi ki “Ya Hüseyn! Ben sana bir faydam dokunacağı zamana kadar, yanında durup sana yardım edeceğim. Ama artık olup olmamamın bir faydası olmayacaksa, buradan ayrılacağım.” İmam (a.s) da kabul buyurdu. Hatta savaştığında imam onun hakkında dua etti:
“La teşellel, la yeqteellahu yedeke, cezakellahu hayren en Ehlibeyti nebiyyik.”(Elin dert görmesin. Allah elini koparmasın. Peygamberinin Ehlibeyti’nden taraf Allah sana hayır mükafat versin.)
Daha sonraları da bu adamın İmam Zeynelabidin’in ashabı arasında ismi geçmektedir.
Bakın İmam buna ya sonuna kadar bizimle olursun, ya da çık git. Şöylesin böylesin demedi. Evet, büyük bir saadeti kaçırdı… Ama hiç yardıma gelmeyen veya karşı cephede olanlarla aynı kefeye konulabilir mi?
Bir diğer husus, biz imamlarımızı, özellikle İmam Hüseyin’i başkalarına sevdirmeye çalışmalıyız. Bu yüzden de İmam Hüseyin hakkında başkaları tarafından yapılan her türlü faaliyet ve çalışma, olumlu tutum ve davranış takdir ve teşekkür ve teşviki gerektiriyor.
Ayrıca bizim İmam Hüseyin’i ve mektebini en uygun yollarla insanlara tanıtma gibi önemli bir görevimiz vardır.
Merhum Ayetullah Behcet’in tabiriyle İmam Hüseyin’in dünyaca tanınması zuhurun mukaddimesidir. Çünkü Hz. Mehdi zuhur ettiğinde Kendisini İmam Hüseyin’in oğlu olarak tanıtacak. Bunun anlamı şudur: O gün bütün dünya İmam Hüseyin’i tanımış olacak ki Hz. Mehdi onunla kendisini tanıma ihtiyacı hissediyor. Bu da bütün İmam Hüseyin dostlarının önemli bir görevi olsa gerek.
Eğer ki yapılan bir yanlış da varsa, bunu en uygun yolla ve uygun fırsatta dile getirmeliyiz. Kırıcı, itici itham edici dili kesinlikle kullanmamalıyız. Muharrem günlerinde yapılan bazı işler, Aşura tatlısı veya düğün ve benzeri bazı şenlikler gibi.. Çünkü kahir çoğunluk bilmiyorlar, yanlış anlatılmış veya hiç anlatılmamış maalesef.
Özellikle ülkemizde Ehlibeyt ve İmam Hüseyin sevgisi Sünni yoğunluklu başka hiç bir ülkeyle kıyaslanmaz…
Bir diğer husus başkalarının mekteb hakkında yanlış düşünmelerine yol açacak tutum ve davranışlardan ve matem şekillerinden uzak durmak gerekir. Bütün müçtehitlerimizin haram ilan ettiği, ama maalesef bazı avam arasında yaygın olan kama vurma olayı gibi…
Son olarak Ehli Sünnetin Meşhur alimlerinden bazılarının İmam Hüseyin ve Hüseyni kıyam hakkındaki görüşlerinden birkaç numune arzetmeye çalışayım.
Önce ilginç bir noktayı anlatıp öyle geçeyim. Şiiler arasında çok meşhur olan “Ravzatü’ş-Şüheda” (Şehitler Bahçesi) isminde bir kitap var. Kerbela olaylarını anlatan bu kitap, zamanında o kadar meşhur olmuştu ki mersiye okuyanlar kitabı ellerine alıp onun üzerinden okuyup insanları ağlatıyorlardı. Bu adet o kadar yaygınlaştı ki artık mersiye okuyan her kese Ravza okuyan diyorlardı. Hala bile İran’da mersiyeye “Ravza” ve mersiye okuyana “Ravzehan” deniliyor. Peki, bu kitabın yazarı kim biliyor musunuz? “Vaiz-i Kâşifi” isminde Sünni bir alim!
Yine Arap Sünnilerinin içinde meşhur olan bir Maktel kitabı var: Maktelü’l-Hüseyn-i Harezmi.. Bu kitapta meşhur Sünni alim Harezmi Ehlibeyt’in ve İmam Hüseyn’in hakkındaki faziletleri nakletmenin yanı sıra Kerbela olaylarını da nakletmiştir.
Eskiden Türkiye’deki dergah ve tekkelerde de Muharrem günlerinde maktel ve mersiye okumak yaygınmış. Bununla ilgili yazılan birçok özel kitap ve mersiye eserleri vardır.
Veya mesela Muhammed Muin bin Muhammed Emin Es-Senedi et-Teqavi, bir kitap yazmış “Gurretü’l-Ayn, Fil-Bukâ-i Alel-Hüseyn” isminde. (Hüseyn’e ağlama gözleri aydınlatır. Mutluluk kaynağı olur.) Bu kitapta İmam Hüseyin’e matem tutmanın gerekliliği ve bunun delilleri ve bunun Şia’ya has bir şey olmadığını ispatlamaya çalışıyor.
Ehl-i Sünnet’in meşhur kelam alimlerinden Taftazani şöyle diyor:
“Peygamber’in (s.a.a) Ehlibeyti’ne reva görülen zulümler, üstü örtülecek br şey değildir. Zira bu zulüm o kadar acı ve alçakça yapılmış ki onlara dilsiz hayvanlar ve cansız varlıklar bile şahitlik eder. Bu zulümlerin neticesinde neredeyse yer gök ağlamış, dağ taş parçalanmış. O halde bunu yapanlara, buna rıza gösterenlere ve bu yönde çaba gösteren her kese Allah lanet etsin ve ahiretin azabı daha şiddetli ve kalıcıdır!”
İmam Şafii’nin hem Ehlibeyt’in faziletleri, hem de İmam Hüseyin’e mersiye niteliğinde birçok şiiri vardır.
Konuşma zamanım kısıtlı olduğu için şimdilik bu kadarıyla yetiniyorum. Gönlüm istiyor ki çağdaş Sünni alimlerden güzel bir örnek arzederek bitireyim.
İsmini birçoğunuz duymuştur mutlaka. Pakistanlı Merhum Profesör Dr. Muhammed İkbal’in, İmam Hüseyin hakkında farsça dilinde muhteşem bir şiiri vardır ve ben bu şiirle konuşmama son veriyorum. Gerçekten çok muhteşem bir şiir. İmam Hüseyn’in faziletlerini ve İlahi kıyamını bu şekilde anlatan hatta Şii şair çok azdır.
Bendeniz bu şiiri nazımla Türkçe’ye tercüme ettim. Bu tercümeyi okuyacağım sizlere.
ÂŞIKLARIN İMAMI
Âşıkların imamı, hem Betul’ün oğludur
Hem Resul bahçesinden, hürriyet servi odur
Allah Allah, besmele başında “ba”dır baba
“Büyük kurban”dır oğlu, o kurbana can feda
Milletler üstününün şehzade oğlu için
Ne de güzel deveydi sırtı o son Elçi’nin
Aşkın yüzü kızıldır onun kutlu kanından
Bu dize ne güzeldir o mana ummanından
Resul’ün ümmetinde yeri hep ol Cenab’ın
Sanki “Kul Huvallah”tır içinde hak Kitab’ın
Hayat boyunca iki güç hep var olmuş kesin
Bir Firavun bir Musa, bir Yezit bir Hüseyin
Daim zinde kalacak, Hüseyin’le hak yolu
Batıl zeval damgası yiyen ölüdür ölü
Hilafetin Kur’an’dan bağı koptuğu zaman
Hürriyet kadehine zehir ekildi o an
En hayırlı ümmetin en hayırlı cilvesi
Yağmur yüklü bir bulut gibi zulme kükredi
Geldi Kerbela’ya o, yağdı, yağdı ve gitti
Harabeler üstüne nice laleler dikti
Zorbalığın kökünü mahşere dek kuruttu
Dalga dalga kanıyla gülistanlar yarattı
Hakkı korumak için toza, kana bulandı
Böylece tevhid evi o canana dayandı
Hedefinde saltanat onun olsaydı eğer
Onca çoluk çocukla, hiç eder miydi sefer
Düşmanının sayısı, çölün kumları kadar
Dostların sayısı kaç? Demeye ne gerek var!
Evet, oydu İbrahim ve İsmail’in sırrı
Yani onlar özetti, Hüseyin’se tefsiri
Azmi ve iradesi, sağlamdı dağlar kadar
Kıvrak, şuca, muzaffer, hak yolunda payidar
Dinin izzeti için kılıcını salladı
Dini korumak gibi bir tek hedefi vardı
Kul olmaz ki Allah’tan başkasına Müslüman
Firavunlar önünde eğilmez hiç bir zaman
Bu sırları Hüseyin kanıyla tefsir etti
Uyandırdı gafletler içindeki milleti
“La” kılıcını çekti, sahrayı Kerbela’da
Batıla kan kusturdu, daima bu dünyada
O, “İllallah” nakşını kızgın sahraya yazdı
Kurtuluş unvanını kalb-i şeydaya yazdı
Rumuz-i Kur’an’a biz, Hüseyni gözle baktık
Ateş-i suzanından, nice meşale yaktık
Şam’ın ihtişamı ve Bağdad’ın namı gitti
Gırnata’nın namağlup unvanı artık bitti
Mızrabıyla titriyor hala gönül telimiz
İmanımız diridir tekbirleriyle henüz
Ey saba, et merhamet âşıklar gurbetine
Gözyaşlarımızı al, götür pak türbetine
Muhammed İkbal LAHURİ
Tercüme: Musa AYDIN